Tünel - CERN deneyi

Sevgili "motosiklet günlüğü" okurları.

Bu ay sizlere oldukça gecikmeli yazıyorum. 08 Eylül 2008 tarihinde sabah saat 08:00 sularında Ereğli - Zonguldak sahil yolunun Kozlu mevkiinde "katil tünel" girişinde motosikletimle seyir halindeyken trafik kazası geçirdim.

Şehirler arası bir yolda; mühendislik harikası tünele girer girmez sağa doğru keskin virajla karşılaştım. Daha doğrusu viraj o kadar sertmiş ki; ben kazayı yaptıktan sonra kaldırıldığım Zonguldak Karaelmas Ün. Tıp Fak. acil servisindeki sağlık personelinden öğrendim keskin viraj olduğunu. O bölgede çok sık ölümlü kaza olduğunu. Tünele girer girmez verilen sert virajın yolu "fay hattından geçirmemek için" yapıldığını... Vs vs.

Gündüz vakti tatlı tatlı doğuya doğru yol aldığım o günün sabahı güneş yeni doğuyordu. Karşıdan gelen güneş için kaskımın güneş vizörünü kullanıyordum. Tünele yaklaşırken karanlık ortama gireceğim için önce güneş vizörümü kaldırdım.

Tünele girmeden an öncesinde koyulmuş olan sözüm ona uyarı levhasında "yavaş" yazıyordu. O yazıyı okumamla "ananı!" demem arasında bir saniye geçmemiştir. Kendimi tünelin ağzında karşı şeride kontrolsüz olarak geçerken ve tünelden çıkmaya hazırlanan bir otomobille çarpışma pozisyonunda buldum. Tüm bu anlattıklarım bir saniye ya da daha az bir zamanda oldu... Süratliydin o zaman diyeceksiniz... Virajlı bir güzergah olan Karadeniz sahil yolunda zaten 60 - 80 km/h üzerine çıkılamıyordu. Benim süratim de ortalama 70 km/h civarındaydı. Yani saniyede yaklaşık 20mt yol alıyordum. Zaten o uyarı levhasını da anca 20 mt önceye koymuşlardır.

O anda ruhumun bedenimi terk ederek kendimi karşıdan gördüğümü hatırlıyorum. Herşey anlıktı... "Anı yaşa!" denilen şey bu olsa gerekti. Karşıdan gelen otomobilin sol ön tampon - çamurluk - tekerlek gibi aksamıyla çarpışmadan önce kısa, net ve bana göre en hüzünlü melodiden daha hüzünlü bir fren sesi benim az sonra hurdaya dönecek olan motorumdan çıktı. O ses, haksız yere öğretmeninden dayak yiyen bir öğrencinin boğazında düğümlenen isyankar, cılız, boğuk, başlangıçta güçlü olup hemen sönen bir öfkenin bağırtısı gibi bir şeydi. O anda duyduğum o fren sesinin sonrasında yaşayacaklarımın yaşamımda görüp görebileceğim son anlar olduğunu düşünerek çarpıştım.

Motorumun geride kaldığını görerek tünelin içine doğru tamamen kontrol dışı vaziyette havada uçmaya başladım. Aklımdan yıldırım hızıyla düşünceler geçiyordu... Buraya kadarmış; motorum; annem; birazdan üzerimden bir araba geçer; göğüs kafesimin tam üzerinden tekerlek geçer; annem; sakat kalırsam; ya sakat kalırsam; geri dönmeliydim; annem... daha pek çok detay zihnimden fırtına gibi geçiyordu.

Sonunda bacaklarımda bir acı hissettim. Karşı yönden gelen bir aracın tamponuydu bu... Tünelden çıkmaya çalışan bu araç ferenlerine asılırken benim bacaklarımı tamponuna katıp götürüyordu. Fren seslerine karışan ABS takırtıları ve bloke olmayan ön tekerlek, lastiklerden çıkan duman gözümün önündeydi. O anda tek düşüncem tekerleğin altına girmemekti.

Bacaklarımda bir uyuşukluk hissettim... Bir süre yerde sürüklendikten sonra ne olduğunu anlamadan refleks tepkiyle hemen ayağa kalkmaya çalıştım. Kalkmam gerekiyordu! Ayağa kalkıp omurgamın, sinirlerimin sağlam olduğunu görmem gerekiyordu.

Doğruldum... Bacaklarımda acıyla da olsa ayağa kalkabilmiştim. O anda yaşadığım mutluluğu tarifleyemem. Adım atmaya çaışınca sol dizimden gelen takırtı, takılma ve her iki bacağımdan yükselen şiddetli ağrı nedeniyle kendimi yerde buldum. Sol dizimde bir sorun vardı. Ama vücut bütünlüğümde bir sorun yoktu. Birden aklıma geldi! Yolun ortasında yatıyordum. Biran evvel yolun kenarına sürüklenmeliydim.
Kazanın olduğu şeritte trafik durmuştu. O yöne doğru sürüne sürüne ilerledim. Yokuş aşağı ilerlediğim için başım aşağıda kalmıştı. Sırt üstü döndüm ve yattım...

Başım aşağıda kalmıştı. Epey meyilli bir yol olduğu için başaşağı kan beynime toplandı. Başımı yukarı getirebilecek hamleleri yapmaya ise güç yetiremiyordum. Ancak bir şeyin farkına vardım ki; vücut bütünlüğüm korunuyor ve daha da önemlisi baş, omurilik ve diğer sinir sistemi hasarım yoktu. O anda içinde bulunduğum duruma ne kadar şükretsem azdı.

Yerde sırt üstü yatıyordum. Bacaklarımda şiddeti giderek artan bir ağrı, sol dizimde boşluk hissi ve giderek artan bir acı mevcuttu. Ağrının şiddeti arttıkça garip bir haz da alıyordum aslında. Bu şekilde bir kaç dakika geçti... Başımda kaskım olduğu halde kafamı tünelin girişine doğru çevirdim. Motorum yerde, ön tarafı dağılmış, arka tekerleği havada asılı kalmış, vaziyette yatıyordu. Zamanı geri getirebilme şansım yoktu. Halbuki çok değil bir saat önce depoyu fullemiştim. Az ötede tam tünelin çıkışında çarpışmanın etkisiyle yolun dışına kaymış bir otomobil duruyordu. Acım şiddetlenmeye devam ediyordu... Bir ele ihtiyacım vardı. Elimden tutacak bir ele. Sanki o el bütün acımı alıp götürecekti.

Derken insanlar gelmeye başladı... Başımda insanlar toplandı. Bilinçli insanlar oldukları davranışlarından belli oluyordu. Öncelikle kaskımı çıkarmadılar. Bilinç durumumu kontrol ettiler. Doktor olduğumu ve bacaklarımdaki ağrı ve sol dizimdeki problemden başka sorunum olmadığını söylememe rağmen o kaskı başımdan çıkaramadım. Tamam kaza anında kask çıkarılmaz ama benim başımla boynumla bir sorunum yoktu. Prensiplere uymakta sorun olmaz diyerek öylece yattım. Başımdaki insanlar elimi tuttu... Sadece elimden tutmanın acıya bu kadar iyi gelebileceğini söyleseler inanmazdım.

Çarpıştığım otomobilin bayan sürücüsü, benim öldüğümü düşündüğü için bayılmış. Arkadan gelen ve tamponuyla çarpıştığım aracın sürücüsü ise Zonguldak Karaelmas Üniversitesi tıp fakültesi genel cerrahi asistanlarından çıktı. Bir anda başımda sağlıkçı camiası toplanmıştı.

O anda başka bir şey daha vardı. Ortalık benzin kokuyordu. Patlayan benzin depomdan yeni aldığım benzin asfalta yayılıyordu. Patlama tehlikesine karşılık motorun kontağını kapatmak gerekiyordu ancak ortada ön panel diye bir şey kalmamış.

Ambulans çok çabuk geldi. Zira Zonguldak Karaelmas Tıp Fakültesi hastanesi kaza mahalline çok yakınmış. Motosiklet kazası diye gelen ambulans ekipleri yanlarında ceset torbası falan getirmişler. Kısa sürede ambulans acil servise vardı.